Şimdi bugün Sevgililer Günü ya, beni okuyanlar, ya da okumayanlar, ya da okumak isteyenler – artık her kim ise- benden bir Sevgililer Günü yazısı bekliyor diye düşünüyorum.
Ben de istiyorum aslında bugünün anlam ve önemine has afilli, şapşap diye romantizm damlayan bir yazı yazmak yalnız ne olduysa bana sıkılıyorum artık börtü böcek ve bilimum duygu pötürcüğünden.
Fazla duygusal ve romantik bir insan kişisiydim zamanında da, şu olgun olmak, yaşlanmak, hayata "felsefik" yönden bakmak olayı yok mu, öldürdü bende tüm entel– dantel- oryantal ne varsa.
Duygusuz, sıradan, standart, normal bir insan oluyor gibiyim ve ben bu durumu hiç sevmedim. Artık ben de "sağlık olsun evladım, şükürler olsun, hamdolsun yaradana, yuvarlanıp gidiyoruz, başka da bir şey beklemem hayattan" diyen ninem gibi oldum sanki.
Ve benim en nefret ettiğim moddur bu "ninem" modu.
Başka insanlar buna olgunlaşmak, büyümek diyorlar; yalnız eğer büyümek buysa, niye demans denilen şey var, niye zavallı insanlar alzheimer oluyorlar, ben anlıyorum yani.
Zaten yaşlılık fobim var, haftaya doğum günüm mesela, bir de olayı bu açıdan değerlendirdiğim zaman hepten bunalıma bağlıyorum.
Ama bu konulara hiçten girmeyelim! Aman aman...
Dönelim malum konumuza; ben özel günleri seviyorum arkadaşlar.
Neden seviyorum, çünkü büyük bir risk potansyeli taşıyor bu günler. Risk potansyeli taşıdığı için de, işin içinde inanılmaz bir heyecan oluyor.
Mesela şöyle düşünüyorsun: "Vaaayyy (vayyy derken?) acaba ben bir şey söylemeden bana hediye alacak mı? Ya da hediyeyi geçtim özel bir şey yapacak mı? Yoksa unutacak mı?"
Ve o kadar çok beklenti içersinde oluyorsun ki, partnerin hangi yönde ne yaparsa yapsın, o olay tavan yapıyor sende. Yani doğru söylemek gerekirse; bende...
Adrenalin gibi bir şey ve ben bu heyecanı seviyorum.
Öte yandan evet para tuzağı, evet abuk subuk hediyeler alınıyor sırf benim gibi abuk subuk beklentileri olan insanlar yüzünden ve evet işin özüne indiğiniz zaman gereksiz ve anlamsız bir müessese Sevgililer Günü.
Elin adamı gelmiş ve "Sevgililer Günü olsun bugün, bugünü onlara armağan edelim’ demiş ve bu adama kimse "sen kimsin lan?" dememiş.
Hakikaten, sen kimsin de sevgilim ve benim için "bir gün" bağışlıyorsun’?
Zekat mı veriyorsun? Sana mı soracağız hangi günü "günümüz" olarak ilan edeceğimizi? Benim için "sevgilim günüm" belki 13. Cuma? Sana, size, onlara ne?
Gerçekten hoş değil bunlar! Yani sevmiyorum ben bu dayatmaları, özgür ruh matters. Tek sevdiğim olay hediye alma kısmı. İşte ona bayılıyorum. Ona da bir şey diyecek değilim.
Ne yapayım şimdi, "gerek yok sevgilim, seninle olmak benim için en büyük hediye" mi diyeyim? Niye? Ne gerek var?
Adam onca zahmete girmiş, kendi parasından fedakârlık etmiş, kafa patlatmış, gitmiş yüksek bir performans gösterip hediyeyi almış, mutlulukla gelmiş ve bana vermiş, ne yapayım o anda geri mi çevireyim? Gözündeki mutluluğumu söndüreyim? Onu öyle mutlu mutlu görmek, onu bana hediye almakla gerçekten mutlu etmek varken, ben niye ondan bunu esirgeyeyim? Sevgililer ilk etapta birbirlerini mutlu etmek için birlikte değiller midir? Eeee o halde?
Partnersiz, yalnız insanlar (single’lar diyoruz artık) için durum farklı tabii. Zaten kadere küsmüşsün, gönlünü dolduracak biri yok hayatında, melülmelül hayata dalıp giderken, etrafında birbirine sarılan, öpüşen birbirini seven pıtırcıklar dolanıyor. Çok gıcık bir şey bu!
Ben çok fazla yaşamadım bu olayı da, geçmişten hatırladığım kadarıyla güzel bişi değildi.
Onlara da şu şekilde teselli vereyim, her insanın yanında olan, gerçek anlamda yanında olmuyor. Bu sebepten üzülmenize hiç gerek yok. Gerçek anlamda yanında olmayan, hayatında da olmasın, varsın Sevgililer Günü hep yalnız geçsin, ancak üründen çok ambalajı görünen aşklardan olmasın.
Single isen tek üzülmen gereken nokta, uzun zamandır alamadığın ayakkabıyı başının etini yiyip de aldıramadığın bir partnerinin olmamasıdır. Çok daha mühim bir mesele. Yani bu kadar duygusal trajediye bağlamayın olayı, lütfen daha mantıklı, daha olgun düşünün!
Bir de partnersiz ama hediyeli insanlar varmış, onu da yeni öğrendim (Mürç sağolsun). Garibanlığın sonu yok vallahi. Baksanıza, adamlar hediyelerini almışlar, onlara uygun partner arıyorlar.
Yazık, acıdım vallahi... Yani güzelim hediyeler sahipsiz sahipsiz... Üzücü!
Fakat "last but not least" olarak özetlersek:
Sevgililer Günü'ne özel olmamalı sürprizler, aşk sözcükleri, değer verme, değer verdiğini gösterme, vs. Yalnız bütün bir sene bazı şeyleri eksik yapıyor ve yaşatıyorsan partnerine, bari senede bir gün tam yap, yaşat. Ölmezsin...
Ama öyle abidik gubidik bir şey yapma. Bir kere yap, adam gibi yap. Mesela bir kere al, Gucci, hani şu ortadan yeşil bant geçen çantalar var ya, ondan al... yani... (demansa karşı en iyi ilaç, beynindeki kan dolaşımını düşünebiliyor musun?)
Demek ki neymiş? Sevgililer Günü "duruma" göre faydalı bişiymiş.
Yalnız bir şeyi merak ediyorum? Benim niye hâlâ Gucci çantam yok?