Geçtiğimiz hafta İstanbul Feneryolu'nda pusetiyle trene bindirilen üç yaşlarındaki çocuğun annesinin kendinden koptuğu anı anlatan sözleri bunlar.
Gerçekten de bu çocuğu annesinden, peronla tren arasında yine yetkililerin sorumsuzluğu nedeniyle dikkate almadıkları geniş aralık ayırıyor. Anne tam trene binecekken peronla tren arasında kalarak can veriyor.
Bu miniğin aklından bu anının silinmeyeceği belli ama trenin aniden kalkması veya bu tehlikeli durumun bu olaya kadar dikkate alınmamasından sorumlu olanların, vicdan azabı duyup duymayacakları belli değil.
Çoğu görünen bu tehlikelerin sorumlulara iletilmesi için başına gelmeden kimse kendini sorumlu görmediğinden bu çocuğun ileride hesap soracağı kimse bulamayacağı da şimdiden belli.
Sorumluları uyarmak ve arızaların giderilip giderilmediğini takip etmek dert edinilmediği için sadece mağdur yakınlarının sorunu gibi algılanan bu olaylarda, isim verek mağdura odaklanılmasını sadece ona ait bir problem sanılmasıni önlemek üzere olaya dikkat çekmek gerekiyor. Belki o zaman herkes her an kendi başına da böyle şeyler gelebileceğinin bilincine varır.
Yaşadığımız kentlerin bu tür yapısal hatalarıyla oluşan kazalarda bir iki görevli dışında kimsenin kendini de sorumlu saymadığı bu düzende yaygın olarak benimsenip üstlenilmeyen sorumlulukların doğurduğu sorumsuzluk da, düzenin bu biçimde devamının sigortası oluyor.
Büyük şehirlerin çocuklar için türlü hayati tehlikeyle dolu olduğunu gösteren haberler özellikle İstanbul'un herkes için görünür görünmez tehlikeler taşıdığını her gün gösteriyor.
Kamu hizmet alanındaki sorumluların boş vermişliğinden kaç çocuk, elinden tutularak yürütüldüğü yolda eğreti olarak üstü kapatılan kanalizasyon çukuruna düşüp kayboluyor.
Yetişkinlerin cahilliği, dikkatsizliği veya sorumsuzluğuyla gölet ve denizlerde boğulan, okul kapıları, duvarları üstüne yıkılan, eğreti lavabo altında kalan, alışveriş merkezlerinde kazaya uğrayan, trafik, yangın, sel, ve depremler çocuklarımızı alıp götürüyor.
Yukardaki haberin çıktığı gün Kayseri'de okul kapısının önünde oynarken kaplama taşların altında kalarak ölen sekiz yaşında bir çocuk haberinin de gösterdiği gibi gün geçmiyor ki bir çocuk şehirlerin ve yönetici sorumluluğundaki alt yapı eksikliğinin şu veya bu biçimde kurbanı olmasın.
Bu tür olaylarda idari açıdan gerçek sorumlular bırakın vicdan azabı duymayı en azından istifa etme erdemi göstermeyip "kader" diyerek işin içinden sıyırabiliyorsa, göz göre göre oluşan bu olaylarda bana ne deyip kaza olmadan yeterince aktif ve devamlı olarak dikkat çekmediğimiz için aslında hepimiz sorumluyuz. Yani göz göre göre olan bitenlerde başımıza gelmeden görevlilere sorumluluklarını hatırlatmak için yeterince çaba sarf etmediğimizden yurttaş olarak bu oluşumlara biz de katkı sağlıyoruz.
Toplum akıl yaşının, çocuk aklına denk düşen ortalamasına tam uyan bu düzeni, topluca dert edinmeden sadece yönetimden sorumluların bilgi, vicdan ve sorumluluğuna bırakarak değiştirebilmek mümkün değil.