İlişkilere neyin iyi geldiği, çiftleri mutluluğa götürecek yöntemlerin neler olabileceğine ilişkin sayısız öneri ve çok sayıda “en iyi bilen” vardır… En iyi öneride bulunduğuna inanan arkadaşlar, akrabalar, programcılar, blogcular hatta uzman yazarlara maruz yaşıyoruz… Söylenenlerin hemen hepsi kesin olarak iyi niyetle söylenen sözlerden ve önerilerden oluşuyor olsa da, ne yazık ki çoğu gerçeği yansıtmayan önermelerden oluşuyor…
O zaman bu hafta da doğru bilinen yanlışlara, ilişkilere ilişkin yıllardır yazılmış ve pek çok kişi tarafından da sorgusuz sualsiz mutlak gerçek kabul edilen mitlere ve gerçeklere bir bakalım diyorum. Lütfen ilişkilerle ilgili yapılan önerilerin bilimsel esaslara dayandığından emin olun… Aksi taktirde uzman (!) mağduru olmanız işten bile değil…
Yanlışı: Aktif dinleme yöntemi kullanarak anlayışlı iletişim kurmak, çatışmaları çözmenizi sağlayarak ilişkinizi kurtaracaktır.
Doğrusu: Aktif dinleme çok önemli bir iletişim becerisidir. Ancak tek başına sorunları çözmenizi ya da ilişkinizi kurtarmanızı sağlayamaz. Araştırmalar net olarak şunu söylüyor: En mutlu çiftler bile, seslerini yükselterek, hatta çığlık çığlığa tartışabiliyorlar; daha da önemlisi bu tartışmalar ilişkilerine zarar veren bir durum olma özelliği taşımıyor. Hepimiz anlaşmazlıklarımızı farklı farklı yöntemlerle çözeriz, dillendiririz. Sizin yönteminiz ne? Sonunda birbirinizi anlamanızı ya da yol almanızı sağlıyor mu? Önemli olan sadece bu...
Yanlışı: Kişilik uyuşmazlıkları ilişkileri yok eder.
Doğrusu: Herkes birbirinden farklıdır. Hatta aşık olmamızı sağlayan da genellikle farklılıklarımızdır. Bu farklılıklar zaman zaman zor, alışılmadık ya da birbiri ile tamamen zıt olabilir. Ancak tamamen sizinle aynı olan biri ile birlikte yaşadığınızı düşünün. Nasıl bir hayatınız olurdu? Önemli derecede benzer kişilik özellikleri gösteren çiftler daha mutlu olmazlar… Sadece daha sık hemfikir olurlar. Dolayısıyla yapılması gereken, anlaşmazlıklar ortaya çıktığında, birbirini anlamak için çaba göstermekten, birbirini daha iyi tanımaktan ibarettir. Bunun için yapmanız gereken ise, anlaşmazlık yaşadığınız konulara ilişkin partnerinizin korkularını, umutlarını, isteklerini ve hayallerini öğrenmek... Bu öğrenme ise, farklılıklarınızı anlamanızı, birbirinize daha çok hayranlık duymanızı ve yakınlaşmanızı sağlayacaktır.
Yanlışı: İlişkilerde ortak ilgi alanlarının olması gerekir.
Doğrusu: Ortak ilgi alanlarının olması, iki kişinin birlikte daha fazla vakit geçirmelerini sağlar. Kesin olarak siz ve partneriniz arasında güçlü bir bağ oluşmasına da destek verir. Ancak ortak ilgi alanları pek çok çift için aynı zamanda gerilim nedenidir. Her ikisi de politika ile ilgilenen ama farklı partilere oy veren bir çifti düşünün. Seçim zamanları hiç de kolay geçmeyecektir. Benzer bir şekilde farklı takımları tutan bir çift korkunç tartışmalar yaşayabilir. Önemli olan ilgi alanlarının ortak olması değil, iki kişinin birbiri ile nasıl iletişim kurduğu, fikirler, tercihler, kültürler çatıştığında bağlarını nasıl sürdürdükleridir.
Yanlışı: Her şey karşılıklıdır…
Doğrusu: İlişkilere ilişkin pek çok popüler kitapta sık yapılan bir öneri de budur. “Siz onun için iyi şeyler yaparsanız, o da sizin için yapacaktır…” denir. Dolayısıyla “ben senin için bunları yaptım, ama sen…” de hemen her ilişkide sık kurulan cümleler olmaya başlar. Adaletin ya da iki kişi arasında eşitliğin var olduğunu hissedebilmek için ilişkilerde bazı anlaşmaların (pek çok alanda sorumlulukların paylaşımı vb.) yapılması gereklidir. Benzer şekilde tüm romantik ilişkilerde işler yolunda ise, bir gülümseme karşılığında gülümseme getirir, öpücükler karşılıksız kalmaz… Ancak karşılıklılık hali, yani bir çeşit “kısasa kısas” durumu, sadece mutsuz ilişkilerde görülür. Mutsuz çiftler kısa bir süre içinde, bir çeşit duygusal muhasebeciye dönüşürler. Bu nedenle dikkatli olun; alacak verecek listeleri çıkarmayın. Partnerinizle aranızdaki bağı güçlendirecek (ki bunların da yöntemlerini ayrıntıyla konuşuyor olacağız…) şeyler yapın. Birbirinize koşulsuz sevgi ve destek verin.
Yanlışı: Boşanmaların temel nedeni aldatmadır.
Doğrusu: Aslına bakarsanız, bu “yanlışı”ndan öte, tamamen saçmalıktır. Boşanmaların % 80’i çiftlerin birbirinden uzaklaşması, sevginin yok olması ve her birinin kendini uzun bir süredir ilişki içinde yalnız hissetmesinden kaynaklanmaktadır. Çiftlerin ortalama yüzde 20 ile yüzde 27’si boşanma nedeni olarak evlilik dışı bir ilişkiyi belirtmektedir. Burada aldatmaya ilişkin verebileceğim bir diğer önemli bilgi de şu: Aldatmaların çoğu cinsel tatmin arayışından ya da merakından değil, ilişkide bir süredir özlem duyulan arkadaşlık, destek, ilgi, beğeni ya da saygı arayışından kaynaklanmaktadır.
Yanlışı: Erkekler biyolojik/evrimsel olarak evliliğe uygun değildir.
Doğrusu: Bazı teorisyenler, kadınlar ve erkekler arasındaki evrimsel farklılıkları (kadının aynı anda bir erkekten, erkeğin ise çok sayıda kadından aynı anda çoğalabilmesi gerçeğini) gerekçe göstererek, erkeklerin biyolojik olarak aldatmaya eğilim duyarken, kadınların da biyolojik olarak bir erkeğe bağlanma ihtiyacı içinde olduğunu öne sürmektedirler. Ancak modern dünya ve gösterdiği değişimler bu teoriyi çoktan çürütmüş durumda. Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında gördük ki, aldatma biyolojik ihtiyaçlardan değil, çevresel koşulların uygunluğundan kaynaklanıyor. Kadınlar çalışma hayatına dahil oldukça, kadın-erkek arasındaki aldatma eğilimine ilişkin farklar da ortadan kalkmaya başladı.
Yanlışı: Kadınlar Venüs’ten, Erkekler Mars’tan?
Doğrusu: Hepimiz bunu duyduk; Erkekler Mars’tan gelmiş, Kadınlar ise Venüs’ten. Hemen bunu yalanlayan matematiksel hesabı gözler önüne serelim… Evliliklerde kadınların cinsellik, romantizm ve tutku açısından ne kadar mutlu/tatmin olduklarının belirleyicisi yüzde 70 oranında çiftin arasındaki yakınlık ve arkadaşlık düzeyidir. Evliliklerde erkeklerin cinsellik, romantizm ve tutku açısından ne kadar mutlu/tatmin olduklarının belirleyicisi de, ne tesadüf ki, yüzde 70 oranında çiftin arasındaki yakınlık ve arkadaşlık düzeyidir… Kim hangi gezegendendi?
Peki ilişkilerdeki mutluluğun belirleyicisi nedir? John Gottman’ın “Evliliği Sürdürmenin Yedi İlkesi” adlı kitabında yer alan yedi temel alanın, ilişkide ne kadar güçlü bir şekilde var olduğudur…
Önümüzdeki haftalarda, bu ilkeleri ayrıntıyla sizlerle paylaşıyor olacağım. Doğru bilinen yanlışlar ve doğrularının sizler için yararlı olduğunu umar, hepinize güçlü ilişkiler dilerim…