Geçen hafta Polenezköy'deki ufaklığın “tavsiyesi” üzerine (Abla kendiniz toplasanıza, burası mantar dolu. Arabalar sıra oluyor burada mantar toplamak için) taktım kardeşimi peşime düştük tekrardan Polenezköy yoluna...
Yolda bildiğim bir manav var. Önce onun önünde durduk baktık Kanlıca Mantarı var. Beni bir sevinç kapladı ta ki fiyatını sorana kadar. Geçen hafta bir avuç olan fiyat bu hafta bir buçuk avuç olmuş. Oldum olası hayatımda bir kez pazarlık etmişliğim yok. Amcaya az buçuk sinir olup bindim arabaya. Bu arada sünger mantarıda vardı da onun fiyatını hiç sormadım.
Kardeşimle haftaiçi gitmiş olmamızdan mütevellit hiç tezgah açılmamıştı Polenezköy'de. Bakkala sorduk, kahveciye sorduk. Yok dediler, haftasonu olur...
Eydik makus kaderimize boynumuzu...
Orman yürüyüşümüzün keyfini çıkaralım dedik, başladık yürümeye...Daha 20-25 adım atmıştık ki ormanın içi mantar kaynıyor... Bizim ağzımızın suyu aktı, telefon jokerimizi kullandık hemen annemi aradık lakin telefonla olacak gibi değil. Başladık kafamıza göre gözümüze kestirdiklerimizi toplamaya... Siyah, beyaz, kahverengi, mor, turuncu, pembe, sarı... Evet evet bunlar orada gördüğümüz mantarların renkleri. Bir poşet doldurduk bilir bilmez...
Kardeşim anneme götürdü. İçlerinden sadece beyaz olanları yenilebiliyormuş.
Biz hepsini aynı poşete koyduğumuz için sporları birbirine bulaşmıştır diye annem hepsini atmış.... Aman ha mantar bu şakaya gelmez...
Az evvel sinir olduğum amcanın eline düştük mü şimdi... Dönüşte durduk manavın önünde... Amcada bir mantar sohbet aldı başını gidiyor. Lakin küçük bir sorun var. Amcanın kulaklar ağır işitiyor, dişlerden birkaçı da eksilmiş. Ne amca bizi doğru düzgün anlıyor ne de biz amcanın dediklerini. Söylediklerinden anladığımız kadarıyla tezgahındaki mantarlar pek bi kıymetliymiş. İtalyanlar bu mantarın 1 kg karşılığı 20 kg et verirlermiş. Valla ben amcanın yalancısıyım.
O günün sabahında da marketten istiridye mantarı aldık. Kardeşim internetten bir tarif buldu. Fotoğrafları iştah açıcı görünüyordu. Denedik.
Tarifte limon ve sirke ya da şarap var. Biz daha önce şarapla hiç yemek pişirmeyi denememiştik. Deneyelim dedik. İkimizde yedik lakin kardeşime limonu bana da şarabı fazla geldi. Ekşi bir tadı oldu. Ben aynı tarifi limonsuz ve sirkesiz ya da şarapsız deneyeceğim. Bence o zaman harika olacak. Sonuç olarak meze olarak güzel olacağına karar kıldık. Resmini paylaşayım sizinlerle, resmi iştah açıcı bulursanız tarifini de yazarım.
Gelelim beslenmemizin Mete kısmına.
Televizyonda Mete ile çizgi film kanalını izlerken gördüğüm sevimli bir tabağı gözüme kestirdim ve Mete için hazırlamaya karar verdim.
Tarif basit süt, un, yumurta ve tuzla krep hazırlanacak. Her zamanki gibi krep hamuru içine peynir de rendeledim. Sonra krep ortadan ikiye kesilecek üzerine krem peynir sürülecek, salatalık dilimleriyle kaplanacak. Peynir, kuru meyve, ağız yapımı için uygun malzeme ile kafası ve ayakları şekillenecek.
Kaplumbağamız hazır, Metenin önünde duruyor. Mete kaplumbağanın üzerinden bir adet salatalık alıyor ve yiyiyor... Gerisi yok... Bizim kaplumbağa tam 3 gün dolapta durdu.
Bu arada süsleyip püslemediğim kreplerden yedi. Yok benim oğlan sevmiyor ayıcık pilavmış, kaplumbağa krepmiş hatta pastaneden aldığımız angry birds pastayı yemeyi değil seyretmeyi seviyor. Sanırım bozmaya kıyamıyor :)
Son olarak dün akşam okuldan geldikten sonra öğlende pişirdiğim beyaz koyu kıvamlı çorbayı görünce “Bana sütlaç mı yaptııınnn” diye sevinç çığlıkları atıyordu ki hayır annem o çorba dedim. Çorbanın tadına baktı ve “Ben çorba sevmem” diye başlamıştı ki cümlenin devamı olacağını hiç düşünmemiş ve derinnnn bir iç çekiyordum ki “ama bunu beğendim” dedi. Heyoooooo nasıl mutlu oldum tahmin edebilirsiniz :)) Oğlum pırasa çorbamı beğendi. Nasıl mı yaptım.
-
Önce bir adet patatesi kabuğuyla birlikte tuzlu suda haşladım. Soğuyunca soydum çatalla ezdim.
-
3 adet pırasanın beyaz kısmını ince ince doğradım. Tereyağ da kavurdum.
-
Tarifte olmayan lakin ben bu çorbayı hazırlarken yaptığım kereviz dolması yapmak için oyduğum 2 adet kerevizin içinden çıkan parçalarıda pırasayla birlikte kavurdum.
-
Patatesi de ekledim tencereye.
-
Üzerine et suyu, süt ve lahana suyunu ekledim.
-
Lahana suyu da yine dolma yapmak için haşladığım lahanaların suyu.
-
Sütü de göz kararı ama bolca koydum. Pr. Dr. Benal Büyükgebiz hocanın “Süt içmeyen çocuğa süt içirmenin kolay bir yolu da sevdiği çorbaları su yerine sütle yapmaktır. Sudan süte geçisi yavaş yavaş gerçekleştirin. Fark etmesin.” sözü çok hoşuma gitmişti. Aslında Mete süt içiyor. Lezzet katacağını düşündüğümden sütü bol tuttum.
-
Ayrı bir yerde bir yumurta sarısı, kaşkaval peynir rendesi ki aslında kaşar kullanılıyor ve kıyılmış maydanozu karıştırıp yavaş yavaş çorbaya ekledim. Karıştıra karıştıra pişirdim.
-
Aman diyeyim benim yaptığım hatayı yapıp bol süt koyduğunuz çorbanın başından ayrılmayın. Sonra ocak temizlemek zorunda kalırsınız :)
-
Tuzunu ekledim.
-
Ben blenderdan geçirdim. Taneli çorba seviyorsanız blenderdan geçirmeye gerek yok.
-
Servis yaparken de üzerine tatlı kırmızı toz biber serptim.
Az evvel kardeşimi aradım, çektiğimiz mantar fotoğraflarını göndermesini istemek için “Dün mantar toplamaya gittim” dedi.
Ama haksızlık bu öyleee değilll miii...