Enfeksiyonlar, tip 1 diyabetli çocuğun belirtilerinin görülmesinden kısa bir süre önce geçirilmiş olabilir. Kabakulak, koksaki virusu enfeksiyonları bulara örnektir. Aileler çocuğum öksürüyordu, burnu akıyordu ve 15 gün sonra çok su içme, çok idrara çıkma şikayetleri başladı şeklinde öykü verebilirler.
Tip 2 diyabet için kesin olan şey aşırı kilo ve dengesiz beslenmedir. Örneğin, daha hafif gıdalarla beslenen bir İngiliz topluluğu, aşırı kalorili ve yağlı beslenen Orta Doğu ülkelerinden birine gittiğinde, tip 2 diyabet görülme sıklığında artış gözlenmiştir. Ancak bazı ailelerin şikayeti ve şüphesi olan , çocuğumun şeker ve tatlı tüketimi arttı, canı tatlı istiyor ; diyabet mi oldu ? şeklindeki düşünceler yanlıştır.
Stres, insanların bütün hayatını olumsuz etkileyebildiği gibi, tip 1 diyabetin oluşumuna veya hastalığın ağırlaşmasına da yol açabilir. Sınav stresi, ameliyatlar, anne veya babanın kaybı gibi durumlarda oluşan ağır stres, hastalık oluşumu için bir faktör olabilir.
Gıdalarda kullanılan koruyucu maddeler (prezervatifler) özellikle Kuzey ülkelerinde sık görülen tip 1 diyabetin oluşumunda etken olarak düşünülmüştür. Yine inek sütü ile beslenen çocuklarda anne sütü ile beslenenlere göre daha sıklıkla tip 1 diyabet gelişmesi, tip 1 diyabet oluşumuna sebep olan pankreas adacık hücrelerine karşı antikor yapımını bu maddelerin tetiklediğini akla getirmektedir.
Erişkin insanlarda görülen diyabete tip 2 diyabet diyoruz. Sıklıkla erişkinlerde ve şişman (obez) kişilerde görülmektedir. Tip 2 diyabetli hastalarda insülin salgılanmasındaki yetersizlikten çok dokulardaki insülin reseptörlerindeki direnç (rezistans) sonucunda glukoz metabolizması bozulmaktadır. Tip 2 diyabetin kuvvetli bir genetik yatkınlık zemininde geliştiği bilinmekle birlikte, genetik mekanizmalar tam olarak aydınlatılamamıştır. Tip 2 diyabetliler hastalıklarının başlangıcında ve sıklıkla çok uzun bir süre insülin ihtiyacı olmaksızın yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Genel olarak erişkin nüfusta %4-8 oranında Tip 2 diyabet görülmektedir. İlaç kullanımıyla veya sadece beslenme düzeninde yapılacak değişikliklerle kan şekeri düzeyi kontrol altına alınabilir. Vucut insülin bulunduğu için, hastalıkta kan şekeri seviyesi yavaş yükselir. Vucutta daha az protein ve yağ parçalanması gerçekleştiği için daha az keton üretilir. Bu nedenle bu hastalarda diyabet koması riski düşüktür.