Sağlam bir dayak yemem lazımdı, biliyordum, yürüdüm biraz daha, çam kokusu ve o serinliğiyle adanın herkesten her şehirden deniz aşırı olmanın verdiği bir rahatlıktı bu, kabul.
Dövülmeyi ve de un edilmeyi kendi çağımın hasadında istemek bencilce ve umutsuzcayıdı kabul,yolu yok gibi görünen bir çıkmazı tırmanıyor gibiydim, nereye düşerim ,ne önemi var sanki, düştüğüm yerde senin sesinle kanatlanıp bir süre hiç düşmediğim bir boşluktan bir betona çakılır gibi bir acı beliriyordu tenimde. Kabuğunu tırmaladığım bir yaradan farksızdı, çelimsiz ve de okşanmaya müsait bir acıyla devam ediyordum yola. Yine de koltuk sırasını bekleyen bir uzun yol yolcusu kadar mütevaziyim bu hayata karşı. Bu hayatta bana karşı zaten. Yere tükürülmüş ve güneşten vıcık vıcık olmuş bir sakızı patisiyle tanımaya
çalışıyordu beyaz tüylü yer yer siyah çizgileri olan bir kedi,yolun başında bir fayton belirince önce kafasını kaldırıp arada ki mesafeyi şöyle bir süzdü ve sonra yavaşca patisini uzaklaştırıp köşedeki yıkık duvardan tırmanıp erik ağaçlarının olduğu arsaya attı kendini. Bir süre kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım, güneş insanoğluna eziyet etmeye devam ediyordu,yüzümden,ensemden,kıçımdan akan ter damlalarını sanki gözümün önünden bir boşluktan düşer gibi bedenime yayıldığını hissedebiliyordum.
Arap Keto elinde bir köpek öldürenle mırıldana mırıldana geliyordu aşağıdan, Adanın eskileri onun bir piyanist olduğunu söylüyorlardı,başta Kirkor amca ve Balıkçı Kürt Memed bu fikrin savunucularıydı. Herkesin geçmişle ilgili bir fikri vardı aşağı yukarı, bense 17 senelik yaşamının oluşturduğu intihar düşünceleri üzerinde yoğunlaşmaya çalışıyordum şu günlerde,göğüslerim yeni yeni sivrilmeye çalışırken bedenimde, ben onları kusmaya çalıştığım akşamdan kalma lezzetsiz yemekler gibi hissediyordum,kadın olmaya çalışıyordum ama sanki benim dışında gelişen şeylerdi bunlar. Adanın mimari açıdan güzel konaklarının önünde resim çektiren insanlar vardı, kamera karşısında olduğundan çok farklı görünmeye çalışan insan portlerinin önünden geçtim usulca, arada sütyenimin askısını düzeltip yürümeye devam ettim,vapura on sancıya beş dakika kalmıştı. Yol yani bu deniz önümde uzayıp giden bir çöl gibiydi, çölde akan bir çayın kaprisi gibi
tuhaf bir his vardı içimde,arkamdan gelen çocukların önce bacaklarıma sonra kalçalarıma baktığını hissediyordum,bir erkek olsam onları da anlamayı düşünebilirdim. Vapura binerken yeni bir eve taşınır gibi bir telaş sardı ellerimi, sallanan vapurda tutunacak yer aradım önce,ellerimi tutan birinin olmamasının ne denli bir boşluk olduğunu düşündüm,sonra herhangi bir korkuluğa tutunmanın bundan daha fazla güven vermeyeceğini anladım. Üst kata mı çıkayım,yoksa kapalı alanda bir dünya ter kokan insanın arasında burnumu tıkayıp ve de gözlerimi kapatıp uyumaya çalışmak mı ?
Bilemiyorum. Denize mi atlasam,yoksa bir koltuğa oturup yoluma devam mı etsem? Üst kata çıktım, geminin burnu diyebileceğimiz bir yerde solda boş bulduğum yere oturdum,vapur dolmaya devam ediyordu,bir süre sonra yanımdaki boş yerler bir bir dolmaya başladı,yanıma ben yaşlarda bir çocuk oturdu, üzerindeki ter kokusuyla karışık ucuz parfüm kokusu ara ara esen rüzgarla burnuma geliyordu,sanki vapuru tek başına tersahanede imal etmişte öyle oturmuştu yanıma,şuralar bir zamanlar dutluktu ve oralar hep onundu gibi.Annemin bir gün hatta şu sıralar ölebileceği ihtimali geldi aklıma birden.Annesi ölen çocuklar nasıl davranır nasıl adım atar bilmiyordum.
Derin bir nefes aldım,biraz tuttum içimde,denizin üstünde dalgaların birbirini itercesine beyaz köpüklere dönüşünü seyrettim,sonra yavaşca burun deliklerimden bırakmaya başladım,bir buzdağı olsa da karşımızda içimizde yüzme bilmeyen ne kadar insan varsa hayatta kalmak için biraz çabalasım istedim çarptığımızda, bu fikirlerimi sesli dile getirdiğim anlarda yakınımda kim varsa bana tuhaf gözlerle baktıklarını ve anneme fısır fısır benim hakkımdaki güya endişe ettiklerini anlatmaya çalıştıkları geldi aklıma,kadınların bu denli birbirine düşkün ve hevesli geldiği anlar,her zaman tiksindirmişti beni,Kadıköy’ü geçip Beşiktaşa doğru yol aldığımızı görünce biraz olsun rahatladı içim,yanımızdan geçen vapurda martılara simit atan yaşlı bir çift gördüm,yüzlerinde asırlar öncesinden kalma bir
tebessüm vardı,onyedi yaşında olduğum için bir kere daha lanet ettim tanrıya,beni değil ama benim dışımda kim varsa baştan yaratmasını rica ediyordum sessizce,Tanrım kadın dışında kim varsa hepsini baştan yarat ..