Tek ihtiyacım olan şey yazmak.
Durdurmak istesem de hayat devam ediyor. Kızım parka gitmek istiyor, giyinip aşağı indiriyorum. Aşağılardayım zaten, o bilmiyor. Hayat da durmuyor. İçimde bir canlı bomba patlamış. İçim kan revan. Yüreğim başka bir bomba. Dişlerimi sıkıyorum. Gözümde 31 annenin gözleri. Nereye kaçırsam birininkine yakalanıyorum.
Bir çay söylüyorum. O sırada çay bahçesinin memeleri süt dolu köpeği geliyor yanıma. Bir sürü insanı bırakıyor, bana geliyor. İstemsizce elimi uzatıyorum. Başını okşuyorum. Onun da gözlerinden kaçırıyorum gözlerimi. Biliyorum çünkü birinin gözlerine yakalansam akacak tuttuklarım. Öyle mahsun bakıyor ki alamıyorum gözlerinden gözlerimi.
O an bırakıyorum elimdeki tüm balonları. Uçup gidiyorlar gökyüzüne. 31 balon. Arkalarından bakakalıyorum. Nihayet ağlıyorum. Okey taşlarının sesleri, çocuk kahkahaları ve çay kokuları arasında sessizce ağlıyorum. Köpek öyle bir bakıyor ki içimden dudaklarıma tek bir cümle dökülüyor. 'Köpekler birbirlerini hiç yere öldürmüyorlar değil mi, ne güzel.'
Ya anladıysa diyorum, utanıyorum.
Kafam hiç durmuyor. Yolda arabanın camından baktığım dağlar geliyor aklıma. Kaç bin yolcu geçti eteklerinden acaba diye düşünerek seyreylediğim dağlar...İnsan ne ki diye düşündüğüm dağlar. Gülen, ağlayan, seven, sevişen, çoğalan, ağlayan, ölen ve öldüren nice insanlar nedir ki bu çelikten dağlar için diye dalıp gittiğim yeşillerine...
Açıp bakmaya korkuyorum haberleri.
Hep çocuklar.
Benim çokça tanıdığım çocuklar.
Hayata karşı duruşları olan ama en nihayetinde çocuk olan çocuklar.
Anneleri daha çok geliyor aklıma.
Oyuncak resimleri, oh çekenler, yine sürekli taraf olan insanlar, üzülenler, sevinenler, kınayanlar, kan, cesetler, deniz, kum, şarkılar, otobüste çekilmiş fotoğraflar, aşk sonra, köpek, dağlar, yollar, unutmak, hatırlamak...
Çok büyük bir bulantı geliyor içime.
Kusma.
Haykırmak ve ardından kocaman bir susmak.
Ben şimdi nasıl güleyim diyorum.
Hiçbir taraf olmak da istemiyorum artık. Bir taraf olmak zorunda olmaktan da yorgunum sanki.
Büyücülerin, cadıların asla huzur bulamaması için lanetlenmiş bir masal kahramanıyım.
O zehirli elmayı hikayenin başında mı ısırmıştı insanlık yoksa diyorum. Beylik sözler, koca koca laflar, kınamak da istemiyorum artık. Bir an unutuyorum. Özlemişim burayı diyorum. Etrafta oyuncaklar, deniz simitleri.
Sonra birden her tarafın ölülerde çevrili olduğu bir fotoğraf görüyorum. Her taraf da kötü artık.
İyi için savaşmak da etimden et alıyor.
Gitmek istiyorum bir başıma.
Mümkünse insan yanı bir koltuk istiyorum.
Urfa geliyor aklıma. Hz.İbrahim'in atıldığı,ateşin suya, odunların balıklara dönüşmesi düşüyor yüreğime. Hz. İbrahim üzgün müdür acaba?
Sonra Hz. Eyüp ve sabrı. O sabırdan istesem belki ağlamam diyorum.
İbrahim'e kim öldürdü diye soruyorum cılızca. Sessizce bana bakıyor. O da üzgün. Canım bir şey istemiyor. Neden benim aklıma gelmiyor ölenlerin dili, dini, ırkı, siyasi görüşü, neden?
Belki benimkine de gelse bir yerlere öfkemi kusardım ben de. Bir sokak köpeğinin gözlerine bakarken insan olduğumdan utanarak ağlamazdım.
El ele tutuşarak ölen iki çocuk. Nasıl bir insan ölürken yanındakinin elini tutmayı düşünür diye sorup duruyorum.
Çocuksa ancak. Çocuksa işte o zaman. Korktu, annesini aradı belki. Kocaman kocaman silahlarla oyuncakları ve boyaları nasıl öldürür insanlar?
Komodinin üzerinde kitaplarım, dergilerim.
Ben nasıl okuyayım şimdi? Kulağımda hep Kazancı Bedih. Gözümde Ayn-Zeliha.'Ocağım söndü, nasıl beladır?'
Peygamberler şehri gözümde Kerbela bugün.
Masallar iyi biter diyorum sonra. Biri gelip bu laneti kaldırmalı.
Hem masallarda çocuklar ölmez ki. Masallar çocuklar gülsünler diye anlatılmaz mı? Radyoda bir şarkı başlıyor birden:'Çocuklar toplanıp gittiler içimden...'
Hani sevmek her şeyden büyüktü. Çok az kaldık. Bin kere sevsek de yalnızız artık.
Çünkü Nemrut'lar çocuklara çocukları kırdırıyor. Lakin biz o ateşe su taşıyan karıncalarız hala. Kibirli ve koca koca parmakları yangını siz mi söndüreceksiniz diye noktanın yüzde biri gözlerimize doğrulmuşken, en azından tarafımız belli diyeceğiz inatla. Ne kadar yorulsak da o ateşe su taşıyacağız.
Oh olsun diyenlere, kalpleri karaya çalmışlara rağmen yitip giden herkes için yanacağız. Ben yorulurum elbet çünkü insanlığın başından beri ben savaştım kanla, savaşla, ölümle...
Kötü olan neden yorulsun? Gökteki maviye, çiçekteki pembeye bile bakmayan, bir kuşun sesini duymaktan aciz, bir romanda tek satır okuyup da altını çizmemiş, bir şairin dizesindeki aşktan habersiz sadece yok etmeye çalışan kötü neden yorulsun?
Ben yaşı kaç olursa olsun bugün ve nice nice dünlerde kötülüğün silahlarında boğulmuş ve hiç edilmiş herkes için suya dönüşen ateş olmaya devam edeceğim.
Öfkeniz insanları sıfat sıfat ayırsa da yan yana iki koltuktan birinde pes etmeden oturacağım. Tüm siyaha rağmen insan yanı isteyenler için.
Ben; kadın, çocuk, Türk, Kürt, Alevi, Çinli, Arap, müslüman, ateist, asker, polis, siyah, beyaz demeyeceğim inatla.
Ben ve benim gibiler.
Biz savaşla savaşanlarız çünkü.
Çünkü her annenin sütü beyazdır.
Çünkü masallarda çocuklar ölmez.