Her gün işten çıkıp eve giderken acaba beni eve götürecek otobüse basmam gereken kartta yeterli türk lirası var mı diye düşünerek geçiyor.
Bu aralar sinirim tepemde, tepemden aşağıya yuvarlanan koyunlar gibi gün içinde yaşadığım saçma sapan oyunlar ve de göz yummak zorunda olduğum ucuz entrikalar. Eve gidip uyuşmak,son bir altın vuruş yapıp uyumak istiyorum. Uyanmamak adına olsa da beni uyuşturan yanlarını seviyorum bu meretin. Otobüsten iniyorum,sağımda sırt çantasıyla kısa eteğinden kalan etlerini örtmeye çalışan bir kız yavrusu, solumda terli ama elindeki bond çantadan mütevellid sakin ama gösteriş sevdalısı bir amca, kız amcadan daha yakışıklı bence, amca yorgun. Kız son kozlarını oynuyor gibi güne, amca ise son kozlarını hayata oynuyor gibi.
Manavın yeşillikleri sıcaktan çürümüş. Eylülün ilk ve de son günleri yazın. Saatim geliyor, damarlarımda o acıyı,uyuşukluğu,teslim olma hissini yaşamam lazım. Yokuş iniyorum,köşedeki rampaya tezgah açmış, oto tamircisini ve boğaza bağlanmaya çalışan şöförcükleri,ben koşar adımlarla yürürken araçlarının içinde sıkıntıdan patlar gibi yol aldığını seyrediyorum. Bizim semtin kedilerinden birine onunla sevişmeyeyn karısıyla kavga ettiği için bir tane ampır çarpmış,tekelin dediğine göre basmış geçmiş, dursa kaç yazar, araçların saatte üç yüz metre ilerlediği bir boğaz kavşağından bahsediyorum.
Kedinin kaldırımın en dip noktasına biri beni sevsin der gibi uzanmış,ağzından kanlar boşalmış halini görüyorum. Ne gelir elden. Biri ölünce en çok sevdikleri ve onu seven insanlar duyarsızlaşır. Kabullenmemiz ve başa çıkmamız gerekir bir şekilde. Eve girdim. Kaç ölüyü itibarsızlaştırdım onu düşlüyordum. Manyağım ben. Bir doz sadece bir doz beni uçurmaya yeterdi.Dayanamadım, açtım televizyonu, o ilk ışıkla beraber hücrelerimde acıyı hissediyordum sanki, ölenler, kalanlar, koca arayanlar,varsa parası onu yedirmek istediği kadınları arayanlar, kadınlar parayla beslenen büyüyen varlıklar değildir.
Ruh tüccarları,şeref yoksunları,insan müsveddeleri,kadın düşmanları,analarının bu dünyada ne zorlukları ayakta kaldığını unutan insan tacirleri.Ölümü ölümle kıyaslayan,kendi dışında ne varsa ona kör,kendilerine dokununca iğnenin ucu savaş çığırtkanları,savaş habercileri,çocuk katilleri,ölü seviciler.Damarlarımda acının ve de karşılıksız kederin dolaştığını,dolaşırken beni nefretle kinle doldurduğunu hisseder gibiydim.Bir doz daha alsam bu mereti,yetecekti sanki.Tekele çıktım üç bira aldım,biliyorum birazdan bitecek ve en az iki tane daha alacağım,saatlerdir,haberler gerçek olmasın diye dua ediyorum.Ölü sayısı biraz daha az olsun diye.Para avcısı bir teknik traktörün başında olduğu takımın yenilmesi kadar ilgilendirmiyor bu ölümler insanları.
İnsanlar,insanlarımız o kadar alışmış ki nefret etmeye, biri barış dese ödümüz topumuza karışıyor.Bir doz daha alırsam öleceğim,iş var yarın,kalkıp akbil basıp 2 küsürden işe gideceğim,tekele borç olmuş üçyüz lira,daha onu ödeyeceğim.Çocuklar ölüyor , insanlar , kardeşler ölüyor,öldükçe o yaşanır yükü biniyor insanın omzuma,şairin sözü geliyor aklıma '' Ölüyoruz, demek ki yaşanılacak '' dinlerin,mezheplerin,sayıların ölümle hem de karşılaştırıldığı bu toplumda yaşamaktan utanç duyuyorum.