'' buraya denizi çiziyorsun ya
kayıkları çiziyorsun geride
umudu çiz alınyazısını çiz
ayazı da çiz alın terini de .''
İlhan Demiraslan
Evden çıkarken Fatma faturayı unutma demişti.İnsanın faturayı unutması ne mümkün. Sami'den borç alırım diye düşündüm,karakola vardım. Kar yağmaya devam ediyordu,belediye yolları tuzlamak için araçlar koymuştu fakat içlerinde araçları harekete geçirip şehrin tozunu dumanına katacak işçiler yoktu. İmkanlar dahilinde herkes kışa hazırdı yani. Servis geldi bindim. Arkanın bir önündeki koltuğuma oturdum,cam kenarına. Karlar vuruyordu cama,cana kasteder gibi,elimle buğusunu silerken camın sanki dışını da temizliyordum. Seyrek seyrek gözüken binalar,aralarına serpilmiş kara teslim olmuş çimen parçaları,beyaza bürünmek istiyordu kent,biz tüm insalığımızla karşı geliyorduk. Ahmet seslendi arkadan ;
-Noldu Mehmet abi senin soruşturma bir şey çıktı mı ?
-Yok be oğlum,müdür ifadeye çağırdı,o da biliyor konuyu tabi,başladı nutuk çekmeye yok '' biz kamuoyunun önündeki bir ilçeyiz, böyle soruşturmalar bizi olumsuz etkiler,ama sen gereğini yaptın sonuçta, biraz daha dikkat Mehmet, yakma kendini de bizi de '' falan. Dedim: Müdürüm ne yaptıysak görev aşkıyla zaten komünistmiş p*z*v*nk. Yolcu yolunda gerek.
Gözleri geldi aklıma en son ne zaman öylesine heyecanla bakmıştım birinin gözlerine düşündüm,evet o an bunu düşündüm,tetiği çekmek için kaç saniyem vardı bilmiyorum ama düşündüm. Hacı Satı bizi yakaladığında evinin arka bahçesindeki ekşi ve henüz ısırılma zevkine muhtaç olmayan eriklere yaka paça saldırırken, elindeki çaydanlığı üstümüze boca etmeden önce gözlerime bakmıştı,kaytam sarı bıyıkları burnunda çıkan nefes dalgalarıyla hava basılmaya çalışan meşin bir yuvarlak gibi bir aşağıya bir yukarıya seğirip duruyordu.Tetiğe abandım. Elinde silah yoktu. Olsa o da abanırdı tetiğe. Omzunun biraz altına isabet etti,sağı mıydı solu muydu ? Kestiremiyorum.Vurdum işte.
Karakola geldik,kendimi en çok güvende hissettiğim yerdi burası,kapıda duranlar ya da etrafının telle ya da duvarla örülmesi değildi mesele,eli silah tutan herkes buradaydı. Evde öyle mi ben ölsem, herkes perişan. Bu ben ölsem ihtimali öyle kurcalıyordu ki kafamı, korktuğumdan falan değil, vatan sahipsiz ... Bir kadın girdi içeriye sapsarı suratı,belli ki bir derdi var bizim yeni yetme Ali buyurun oturun dedi. Kadın öyle kendinden emin öyle gerçekti ki,uyanabilmek istedim bu hayat uykusundan.
-Kocam eve geldi akşam,bu gün yani,bir kaç saat önce, terliklerini giymeden girdi salona,sarhoş olunca giymez zaten,kar kış fayda etmez, üstüme yürüdü.
-
Ulan kahpe ben adam değil miyim he ? ! ne bakıyosun lan manalı manalı ?!
-
Estağfurullah,öyle bişey de ...
Yüzümün sağ tarafında bir sıcaklık belirdi,eli de ağırdı rahmetlinin,ne olduğunu anlamadım,neye kızmıştı bilemedim. Ardı arkası kesilmeyen yumruklar küfürlerle kolkola girip benden cevap bekliyordu sanki, çocuklar ağlamaya başlamıştı. Çocukların sesleri benim ahlarıma karışırken mutfağın kapısına dayanmış buldum kendimi, azıcık sakinleşsin de yatsın uyusun istiyordum. Vallahi ben kocamı çok severim. Erkektir, beydir başımıza, bu zamanda kolay değil erkeksiz bir başına kalmak.Bana ne dese razıydım,benim anama,elini öpüp rızasını aldığı anama küfredince kaptım bıçağı,şimdi ellerimde kimselerin veremediği bir güç vardı sanki,geçen kurban et ayıklamıştı onunla,elime aldım,ne yana salladım bilmiyorum.
Bu birini öldürmekten daha zor geldi o an bana, kimse tek kelime etmiyordu. Ne diyebiliriz diye uzun süre düşündük, sonra görev başında olduğumuzu hatırladı yeni atanmış genç çocuk Çağdaş, Amire bakıp ;
-Amirim ifadeyi yazılı olarak alayım ben.
-Al oğlum al...
Çağdaş, ifadeyi almak için amirin kalktığı sandalyeye oturdu, göz göze geldik, ne diyeceğini bilmiyordum, ne diyeceğim beni bilmiyordu. Kalktık Cengiz'le çay içmeye indik,yeni yasadan sebep sigara içmek için kafeteryaya doğru çıktık,Yaşlı bir kadın ellerini göğsüne hafifçe vurup '' Yaktı başını,gençliğini,körpeliğini yaktı '' diye kendi kendine feryat ediyordu. Feryadı aramızdan ucu sivri bir ok gibi geçti,arkadaki duvara saplandı. Çıktık köşedeki söğütten düşen yapraklar rüzgar beraber olup ayaklarımızın ucuna serildiler. Esaslı bir nefes alıp derinden yokolmaya devam ettik.