Tahmini 5-6 adım uzaklıktayım. Arkasına dönüp beni görüyor ve en tatlısından bir gülücük yolluyor. Sonra, yaslanmış olduğu balkon demirlerine minicik ayağını dayayıp, nasıl yapıyorsa kendisini yukarı doğru çekiyor. Zaman yoğunlaşıyor, zaman ağırlaşıyor... Bal kavanozuna düşmüş sinek gibiyim. Kıpırdayamıyorum. 5-6 adım uzaklıktayım en fazla... Derken, bir anda zincir kopuyor! Zaman, suya meydan okurcasına akıyor. Bel hizasına kadar yükselip tepe taklak düşüyor Mina. Acı... Aynı anda milyonlarca bıçak darbesi... İleri atılıyorum!
Ve yerdeyim! Elimde ampulü yerinden oynamış başucu abajurum; Mina niyetine yapıştığım. Direnç başını kaldırıp, uykulu gözlerle gürültünün geldiği yöne bakıyor ve gerisin geri yatıyor. Derin bir sessizlik...
Mina’nın balkondan / pencereden düştüğünü gördüğüm bilmem kaçıncı kabusumun ardından, dermansızca yatağıma tırmanıyorum. Cenin pozisyonu alıp yeniden uykuya dalmaya çalışıyorum...
Bir anne, anne olmanın doğası gereği, binbir türlü endişe taşır, değil mi sevgili okur? “Yavrusunu korumak” en temel içgüdülerinden biridir. Her daim tetiktedir. Kesici aletler, cam eşyalar, sivri mobilya köşeleri, ocakta kaynayan yemek, ilaçlar, deterjanlar, nefes borusuna kaçabilecek boncuklar... Ne çok detay vardır dikkat edilmesi gereken. Organik bir dedektör gibi sürekli tarar yavrusunun yaşam alanını. Tabii her şeyde olduğu gibi bunda da, dengeyi bulmak, aşırıya kaçmamak esastır.
İşte bazen, bazılarımız, bu endişelerden bir ya da birkaç tanesini alır, adamakıllı semirterek dev birer fobiye dönüştürür.
Benimkisi “çocuğumu yüksekten düşürme fobisi” sevgili okur...
Hira’nın bebekliğinde böyle değildim. Çünkü Hira son derece hareketli, ele avuca sığmaz bir bebek olmasına rağmen, yüksekten hep korktu ve uzak durdu. Pencerelere tırmanmadı. Balkon demirlerine yaklaşmadı. “Düdüt”lere ya da “Aydede”ye bakmak istediğinde babasına ya da bana söyledi. Ama Mina... Taburesini kaptığı gibi pencerenin altına yerleştirip, böcek çevikliğiyle tırmanışına dehşet içinde tanık olduğum anı asla unutmam.
Hal böyleyken, bu konudaki hassasiyetim de inanılmaz boyutta. 3. kattayız ve pencerelerimiz vasistas özelliğine sahip olmadığı için kızlar uyanıkken pencere açamıyorum. Açtıysam da, yakıncacık bir yere konuşlanıp, adeta nöbet tutuyorum. Bir ara işi abartıp salon camındaki iki pencereyi ip ve koli bandı yardımıyla birbirine bağladım. Böylelikle her iki pencere de Mina’nın kafasının sığamayacağı genişlikte açılıyordu. Fakat iki gün sonra, aşağıdan zile basan sucuya “kim o?” diyemediğimi fark ettiğimde, bu iptidai uygulamaya da son vermek zorunda olduğumu anladım...
Bu “çocuk düşürme korkusu” öyle ciddi (patolojik demek daha doğru olur) bir hal aldı ki bende, artık pencereden sarkmış, balkon kenarına dayanmış koca yetişkinler gördüğümde bile nabzım hızlanıyor.
Geçenlerde, salona klima takılıyor. İki genç çocuk hummalı bir şekilde çalışıyorlar... İşlerinin piri olmuşlar artık. Gayet seri ve hızlı bir şekilde sırasıyla geçiyorlar işlem basamaklarını. Sıra, şu kocaman motorun pencere önüne monte edilmesine geldi.
Bendeniz, kaynanasından talimat bekleyen yeni gelinler gibi sandalyenin ucuna ilişmiş, yarı beline kadar pencereden sarkmış; çalışmakta olan çocuğu izliyorum. Nabzım 300 falan. Öldüm öleceğim. Öbür çocuk, arabadan malzeme almak için mi ne; dışarı çıktı bir ara. Penceredekiyle ben yalnız kaldık. Sen tam o sırada, çocuk öne doğru eğilip bacaklarını havaya dikmesin mi? 180 derecelik yatay bir açıyla pencere pervazında duruyor! Yerimden ok gibi bir fırlayışım vardı ki, görmeliydiniz. İki adım kadar ileri zıplamışım... Ben orada durdum, ama paralel evrendeki ben, çocuğu belinden tuttuğu gibi hörrrs diye aşağı çekti...
Çocuk işi bitip de arkasına döndüğünde, gözleri fal taşı gibi açık, heykel kesilmiş bir benle karşılaştı. “Alışığız biz abla, raat ol sen..” diye 32 diş sırıtarak telkinde bulundu aklınca, her bir kelimenin korkudan kaskatı olmuş bedenimden sekip, ziyan olduğundan habersiz...
Cam silme mevzuuna hiç girmeyelim zaten. Ne silerim, ne de huzur içinde sildiririm. Misal, “Şeyy, Halime Hanım.. Sizi bacağınızdan zincirle şu boruya bağlasak? Hani tedbir amaçlı..” teklifimi hazırda tutuyorum, eve temizliğe gelen kadına sunmak üzere. Manyak olduğumu düşünüp topukları poposuna vura vura evden kaçması muhtemel tabii. Olsun. Korkunç bir ölüme ev sahipliği yapmaktansa, leş gibi camlarla yaşamayı tercih ederim.
Hasılıkelam sevgili okur, durumum vahim. Yüksekten ve yüksek bir yerlerden çocuk düşürmekten delicesine korkuyorum. Böyle giderse profesyonel bir yardım almayı düşünebilirim. Bakalım...