CANLI YORUMLAR
Ahmet Nebi Demirtaş
Ahmet Nebi Demirtaş
Yazar-Çizer

ADA

ya dudaklarını öpecektim..
22.06.2015

O gün haber bültenlerinde üç ölü bir yaralının olduğu bir kazanın görüntüleri dönüyordu, siren sesleri, vazifesini yaparmış gibi görünen trafik teşkilatına mensup polisler, birkaç meraklı ve yardımsever vatandaş, bolca gece ve kan.

Sonra töre cinayetine kurban gitmiş 16 yaşındaki bir genç kızın vesikalık resmini koydular ekranın sağ köşesine, bülteni sunan genç kadın yüzünde bir acı ifadesi varmış gibi anlattı olayı, aynı sene içerisinde bu haberi en az on defa sunmasına rağmen, yüzündeki donuk ifade kimilerine göre soğukkanlılıktı, kimine göre yani benim gibilerine göre ifadesizlikti.

Alışıla gelen bir hikayeyi nasıl anlatırsan anlat, sonuç değişmez. Haberler bitmeye yakın birkaç yurdum insanı portresi konur cam yiyen adamlar ya da karadenizde köyün birinde kendinden başka kimseye faydası olmayan bir icat yapmış bir adamın haberi döner, izleyenler gülümser, tüm o cinayetler, ölümler unutulur, nasıl olsa yarın yenileri gelecektir, sonra onlarda unutulacaktır.

Bizim millet balık hafızalıdır, kendi başına gelmeyince, bana dokunmayan yılan bin yaşasıncıdır. Kumandanın en solunda isyan bayrağı gibi duran kırmızı tuşa bastım, içimde bir kusma isteğiyle kalktım koltuğumdan, penceremi zorlayan erik ağacının bir yaprağını kopardım, yavaşca boşluğa bıraktım onu sonra nazlana nazlana düştü avluya, delice esen bir rüzgar parçası alıp onu birinci katın balkonuna taşıdı.

Çıktım evden, faytonun arkasında turist olduğu her halinden belli biri sarışın biri kavruk tenli iki kişiyle göz göze geldim, güldüler bana bakıp, bense Adanın dik yokuşunda onları eğerinde taşıyan atla göz göze gelmesini istedim. Burnundan solumak değimini bu atlara bakıp söylemiştir bence vakti zamanında kimse o adam. İnsanoğlunun bu dünyaya ettiği zülmü ve ihanetini anlatan kitaplar okudum. Biliyorum yok etmek istiyoruz bizim gibi olmayanı kabullendiğimiz yerde herkesi, herkesin içinden biri gelip alnımıza dayıyor ölüm gerçeğini.

 

Dik yokuşların dar sokaklara döküldüğü yerlerin birinden indim rıhtıma, restoranların müşteri toplamakla görevli garsonlarının arasından sıyrıldım, kahverengi çerçeveli gözlükleriyle bir kız durdu önümde. Sanki dünya durmuş da başka bir gezegene gitmekle ikna etmeye çalışıyordu beni gözleri..

Ben ki burdan kalkıp  binip vapura İstanbul’a gitmeye üşenirdim,bir süre bakıştık,ben gözlerimi onun gözlerine dikmiş ve Tanrının bana büyük harflerle yazılı bir mesaj göndermiş olmasını ümit ediyordum. Gözlerini gözlerime devirdi ve ‘’merhaba’’ kelimesi bir ayet derinliği kazandı içimde. Dünyada hala yaşanacak güzel yerlerin olduğunu hayal etttim önce...

İzlanda'ya gidebilirdik mesela, yazları soğuk ve yağışlı, kışları kar yağışlı bir memlekette mutlu mesut yaşayabilirdik. Böyle karşılaşmaların sadece filmlerde olduğu geldi aklıma. Aklımdan hep şüphe ettim, tüm cesaretimi dudaklarımda toplayıp dilime ulaştırmak için daha hızlı çarptırdım kalbimi ya onun dudaklarını öpecektim ya da bir mağlubiyet daha koyup defterime devam edecektim. Öpemedim.

Zaten ben bu dünyada niye olduğumu düşündükçe bir gece sarhoş eve gelmiş bir adamın sırf nikahında diye seviştiği bir kadının parçası olmaktan öteye geçemedim. Ne diye hatırlayacaktım o kızı aradan zaman geçince - ki parmak arası terliklerinin asfaltda çıkardığı sesi hala düşünürüm ve aklıma geldikçe bir öpüşmenin bir sarılmanın nelere kadir olabileceğini şiirlerden çok kendimle yüzleşirken damarlarımda akan kirli kanda hissederim- bu sene yaz geç gelecek gibi, Haziranın ortasında hala açık olan penceremden içeriye sızan rüzgar perdeyi burnumun dibine kadar getiriyor, içimi bir ıssızlık ve ürperti kaplıyor.

Yoruldum ve zil çoktan çalmış gibi, yetişmeye çalıştığım vapur çoktan almış başını gitmiş. Herkes yorgun gibi, balıkçının önünde nöbet tutan tek gözü kör kedi gibi, ya da gecenin bir yarısı çingene bir nalbant atının nalını değiştirmeye çalışan bir fayton şöförü gibi herkes biraz var gibi biraz yok sanki. Yolunu tuttum çaresiz pasaklı evimin, yokuşunda seni düşündüm. Kimdin, nereden gelmiştin ve nereye gidiyordun ben bu yokuşta asfalta seni sayıklarken ara ara yanmayan sokak lambalarına denk geldim, bir tona yakın küfrettim belediye başkanına, karanlıktan korkmam aslında ama, seni bir daha görememek korkusu öylesine sarmıştı ki beni,kedi miyavlasa yahut bir köpek havlasa önümde diz çöküp af dilerdim Tanrıdan ne kadar günahım varsa,her gün ortalama on yedi dakikadan çıktığım o yokuş bitmedi, bir asırın sonuna gelmiş gibiydim o yokuşu çıkarken salonda ki tik tak diyen saatin sesi geldi kuağıma biliyorum zaman geçiyordu ve benimle olmasını istediğim herşey uzaklaşıyordu benden bilinmeyen bir hızla.

Bir çam ağacının bana seslendiğini duydum, beni yanına çağırıp gövdesine bir evlat gibi basmak isteyen bir ağaç...Gittim ve sırtımı yasladım ona, acısını gövdesinden akıtmış bir Çam'a yaslanmanın verdiği huzurla kapadım gözlerimi, tepemde birbirini gözleyen iki kozalak ve de Güneş’in doğuşunu bekleyen iki karga vardı, yaşlı seslerinden ve yorgun kanat çırpınışlarından sabahın güzel olacağını hissedebiliyordum.

A.Nebi Demirtaş / Güneşe Hikayeler

Yazı Etiketleri
YAZARLAR
OBEZİTENİN ÖNLENMESİ İÇİN
ANA RAHMİNE HASRET
BOŞANMA SÜRECİNİN ARDINDAN
GEBELİK ŞEKERİ
BOŞANMA SEBEPLERİ II
12 KASIM HAFTASI
İYİ OLMAYAN YABANCILAR VAR
SEVGİ,FEDAKÂRLIK,BAĞIMLILIK
DETOKS SEBZE VE MEYVELERİ
MİNİK DOSTUNUZLA TATİLDE
BEBEKLER İÇİN YEMEKLER
NEFES ALMA PROBLEMLERİ
KOL ESTETİĞİ
SORULARINIZ VE YANITLARI 22

Yorum Yaz

Yasal Uyarı:Bu iletişim platformunda yorum yazanların, bilgi ve düşünce paylaşanların veya herhangi bir kanaldan site veya ziyaretçileriyle iletişim kuranların görüş ve düşünceleri, site editörlerini, modaretörlerini ve site hazırlayıcılarını bağlamamaktadır. Bu görüş ve düşüncelerin sorumluluğu tamamen ilgili kişilere aittir. Sitemizde reklam unsuru içeren yorumlara ve yönlendirici linklere yer verilmemektedir. Yorumlarınızı yazarken lütfen bunu dikkate alınız. Aksi halde iletileriniz yayından kaldırılacaktır.
Adınız:
Soyadınız:
Email:
Sikayet & Öneri:
Talebinizi Seçiniz :