Geçen yazımda hayvan hakları ile ilgili yasanın aslında hayvan haklarını garanti altına almadığını, bunun da hayvan sevenler tarafından büyük tepki gördüğü anlatmıştım.
Yakında meclis açılıyor. Yasanın akıbetini göreceğiz.
Tabii hayvan sevenlerin en çok üzerinde durduğu nokta evcil hayvanlarla ilgili bölümler.
Oysa hayvanlar sadece evlerde değil, kendi doğal ortamlarında da büyük tehdit ve tehlikelerle karşı karşıyalar.
Örneğin, kentlerde bina yapmak için yok edilen her yeşillik, orada yaşayan binlerce hayvanı da yuvasından daha da doğrusu vatanından ediyor.
Yarattığımız kirlilikle, iklimleri bile değiştirebiliyoruz ve bunun sonucunda milyonlarca tür hayvan ya yok olup gidiyor ya da giderek çok daha ağır koşullarda yaşam savaşı veriyor.
İşin kötüsü, bu nedenle yaşam hakkı elinden alınan hayvanlar bunun nedenini bile anlayamıyor.
Zaten bunu anlayacak durumda olsalar, her halde mücadele ederlerdi. Kendilerine kötülüğü insanların yaptıklarını anlayabilselerdi herhalde bunun hesabını sormak için harekete geçerlerdi.
Yine de zaman zaman okuduğumuz bazı haberler de yok değil.
Bir kenti basan fareler, evlere saldıran arılar, köylere dehşet saçan yılanlar, aslında muhtemelen farkında olmadan içgüdüleriyle yapıyorlar bunları.
Hayvanların bir de bilinçli olarak kendilerine yapılanın hesabını sormaya kalktıklarını bir düşünsenize.
Geçenlerde insanlara saldırdığı için aranan ve hakkında ölüm kararı verilen ayı haberlerini okumuştuk.
Anadolu’nun bir kasabasında geçiyordu olay. Ayı bir adama saldırmış, köylü toplanmış silahlarla ayı avı başlatmış.
Oysa herkes biliyordu ki, o köy ayıların yaşam alanına tecavüz etmişti. Ayıların yaşam alanı giderek daralmış, yiyecek bulamaz hale gelmişlerdi.
İnsana saldıran ayı da, eskiden kendi yaşam alanı olan ama şimdi üzerinde evler yapılmış yere yiyecek aramaya gelmişti, adamla karşılaşması da bu sırada olmuştu, belki de paniğe kapılan ayı adama saldırmıştı.
Şimdi o ayının bir kabahati var mı?
Neyse ki o ayı, belki içgüdüsüyle tehlikeyi fark ederek kendini daha uzaklara attı. Köy halkı da sürek avından vazgeçti.
Yani diyorum ki, biz evlerimizde beslediğimiz hayvanlarımıza titizlenirken, ki bu çok doğal, dışarıda yaşayan milyarlarca hayvanın çektiklerini fark etmiyoruz bile.
Evde hayvan beslemek ise büyük sorumluluk.
Sonunda hayvan da bir canlı. Yiyecek, içecek, hayvansal ihtiyaçlarını karşılayacak.
Evde besledikleri hayvanları yüzünden tatil yapamayan, birkaç günlüğüne bir yere kaçamayan, hatta evine geç saatte bile gidemeyen kimbilir kaç kişi tanıyorum.
Evde köpeğiniz varsa, mutlaka belli bir saatte gezmeye çıkacaktır. O halde eve geç kalamazsınız, onun saatine uyacaksınız.
Kediyi bir gün bilemediniz iki gün yalnız bırakabilirsiniz.
Haydi diyelim ki bazı hayvanları bir yere giderken beraberinde götürmek mümkün olabilir.
Ama koca bir akvaryumunuz ve onlarca balığınız var. Ya birini bulacaksınız belirli aralıklarla gelip bakacak ya da bir yere kıpırdayamayacaksınız.
Evimizin dışında bir de mahallemizde, çevremizde yaşayan hayvanlar var. Genellikle kediler ve köpekler tabii.
Bizim evde beslediğimiz hayvanımız yok ama çevremizde sayısız kedi ve köpek var.
Mahalle olarak onları besliyoruz, yemek ve su veriyoruz.
Tabii ev hayvanlarında olduğu gibi özel mamalar falan alınamıyor. Evdeki artan yemekler, bir lokantadan dönerken toplanan artıklar falan bu sokak hayvanlarının ziyafeti oluyor.
Ancak mahalleli arasında sırf bu hayvanlar için et ve kemik alanlar da var.
Dikkatimi çeken bir nokta da, köpeklerin gündüz hiç ortada görünmemesi geceleri ise çete gibi gezmesi.
Gündüz saatlerinde neredeyse hiç köpek görmüyorum.
Ama gece olunca ortaya 15-20 köpek birden çıkıyor.
Üstelik bir kısmı yolun alt tarafında diğer kısmı da üst tarafında kümeleniyor.
Yollara yayılıp oturuyorlar, insanlara değil ama gelen geçen arabalara sataşıp kovalıyorlar.
Sonra ne oluyorsa oluyor birbirinden uzaktaki iki köpek gurubu bir anda havlamaya ve birbirlerine doğru koşmaya başlıyorlar. Yarım dakika kadar müthiş bir dalaşma ve hırlaşma olduktan sonra hepsi tekrar kendi yerlerine çekiliyorlar.
Bu her gece en az 5-6 kez tekrarlanıyor. İlk başlarda her dalaşmada uyanıyorduk şimdi alıştık fark etmiyoruz bile.
Bir de kedilerimiz var. Köpeklerle kavga etmeyen ama çok da yaklaşmayan kedilerimiz.
Örneğin, balkonun tam karşısında simsiyah bir kedi oturuyor. Hep aynı yerde. Etrafı seyrediyor.
Ara sıra kahvaltıdan peynir artırıp kara kediye sunuyorum.
Bir de kuşlarımız var. Koca kargalar, ara sıra yere de konan martılar, serçe, kumru ve güvercinler.
Onların yemeği ise, bayatlayan ekmeklerin kırıntıları.
Apartmandaki hemen herkes, hergün ekmek kırıntıları attığı için bütün kuşlar da bunu biliyor ve bekliyor.
Onlarca sokak hayvanımızla ortak bir yaşamı paylaşıyor gibiyiz.
Güzel ama…