Yıllar yılları kovalayıp geçerken, bizden ne çok şeyi alır.
Oysa bu akışta bizim de zamandan aldıklarımız var.
Sabrı, tahammül etmeyi, yenilgilerden ders almayı, savaşmayı, umudu korumayı, yıkılan hayallerin yerine yeni hayaller kurabilmeyi, akılcı hedefler belirlemeyi, olanla yetinmeyi, ağlarken gülebilmeyi, gözyaşlarını içine akıtabilmeyi öğreniyor, olgunlaşıyoruz zaman içinde.
Kendi kendine kaldığımız zamanlarda şöyle bir geriye bakıp, daldığımızda bazen geçen sürenin oldukça uzun olduğunu, bazen de bunca zamanın ne kadar kısa sürede gelip geçiverdiğini düşünüyoruz.
Bir çiçek, bir ağaç gibi usul usul büyürken, yeni filizlenen dallarımız güçlü dallara dönüşüp, çiçeklendiğimizde ya da meyvelerimiz olgunlaşıp kendimize de çevremize de faydalı olmaya başladıkça gurur duymalıyız diye düşünüyorum.
Biz “Anneyiz”.
Bize bahşedilen muhteşem bir olayı yaşadık. Bedenimizde bir can taşıdık ve bu canı dünyaya getirdik, besledik, büyüttük.
Elbette çocuk doğuramasa bile bizim hissettiklerimizi yüreğinde taşıyan nice anneler var, onlara da haksızlık etmek istemem. Amacım kimseyi kırmak, üzmek değil.
İlk çocuğumu dünyaya getirdiğimde duyduğum o garip, anlatılamaz hissin adını bugün bile tam olarak koyabilmem mümkün değil.
Bu his, ikizlerimi dünyaya getirdiğimde ikiye katlandı.
Analık denen o anlatılamaz, kelimelerin yetemediği duyguyu tadanlar beni çok iyi anlayacaktır.
Gerçekten bu tür duyguları anlatmaya yetmiyor kelimeler. Ya da ben beceremiyorum.
Evlatlarımın her biri bir diğeri ile kıyaslanamayacak duygular yaşattı bana. Eminim sizler de benzer duyguları yaşadınız.
İlk emzirme, ilk gülücük, ilk “agu”, ilk emekleme, ilk adımlar…
Sonra ilk acılar, bir damla kanının aktığında içimizdeki tarifsiz üzüntüler, korkular, ilk hastalıklar, endişelenmeler derken, okula başlanan ilk günler, ilk ayrılışlar, gizliden ağlayışlar.
Evlatlarımızın başardığı her zorlukta duyduğumuz, o muazzam gururlar.
Bu gururu fazlasıyla hak ettik.
.
Biz “anneyiz”.
Bazen deliyiz.
Bazen sabır küpüyüz.
Bazen çocukla çocuğuz, bazen kocamanız.
Gün gelir, kendimizin bile “ben bunu nasıl başardım” diye inanamadığımız kıvraklıklarımız, çözüm üretmelerimiz, pratikliklerimiz, gün gelir çaresizlikle kıvrandığımız, başaramayacağımızı düşünüp, için için kendimizi yiyip bitirdiğimiz anlarımız olur.
Anlatamadığımız, kendimize hapsettiğimiz nice duyguları yüreğimizdeki gizli sandıkta biriktiririz.
Ve tüm birikenlere rağmen ana olma bilinciyle hayatın direksiyonunu çevirir dururuz.
Aslında en çok karşımızdakilerce anlaşılmadığımız zamanlar yaralar bizi.
Anlatamadığımız, anlaşılamadığımız zamanlar…
Her ne olursa olsun hep seveniz, hep vereniz.
Verdikçe çoğalırız, tükensek sansak da.
.
Bunları niye yazıyorum?
Elbette boş sayfaları doldurmak amacıyla değil.
Biliyorum ki bazılarımızın sabrının taştığı, dayanma noktasının sıfırın altına düştüğü, hatta sesli olmasa bile isyan ettiği zamanlar var.
Neden sorusunun farklı biçimlerde gönle düştüğü, başkalarının hayatlarına imrenildiği, gizliden gizliye kıskanıldığı ama asla ifade edilemediği, sorunlarla boğuşmaktan yorulduğumuz zamanlar…
İşte böyle zamanlarda birden bir mucize oluverir.
Hiç düşünmediğimiz bir mutluluk kapımızı çalar ansızın.
O mucize sadece sizi mutlu etmek için gönderilmiştir ve her birimizinki farklıdır.
Bu, bazen bir hayalin gerçeğe dönüşmesi,
Bazen kaybedilmiş bir kıymetin yeniden kazanılması,
Umutsuz bir hastanın sağlığına kavuşması,
Aylarca beklenilen bir işin olumlu haberi,
Ya da sizi yeniden hayata döndürecek bir heyecan olabilir.
Kimimizi ise evladımızın aldığı bir madalya veya pekiyilerle dolu bir karne, bir takdirname…
İşte o mucizeyle yeniden açar çiçeklerimiz,
Heyecanımızla, sıfırlanır umutsuzluklarımız.
Babalar hiç alınmasın ama öyle.
Biz özeliz,
Biz “Anneyiz”.
Gurur duyduğumuz, duyacağımız nice zamanların ve mucizelerimizindaimi olmasını diliyorum.