Öğrenmek denince akla hemen zorluklar geliyor. Öğrenmek de yemek yemek, nefes almak, gözleri açıp kapamak kadar kolaydır. Öğrenmek için illâ ki Tibet’e gitmeye, mağaralara, manastırlara kapanmaya, inzivaya çekilmeye, Nepal’in karlı dağlarından akan suların yanında başımızı taşlara vurmaya gerek yok.
Öğrenmemiz için sürekli etrafımızda dolaşan öğretmenlerimiz vardır, şükürler olsun. Bazen onları “rehberlerimiz” diye de anarız. Nasıl ki ilahi sistem benim öğrenmem için rehberleri/öğretmenleri aracı kılıyorsa beni de öğretmek için başkalarına ya da aynı kişiye rehber/öğretmen olarak tanımlayabiliyor.
Tüm insan ilişkileri içinde hiç bitmeyen bir öğrenme ve öğretme süreci vardır. Alır veririz. Durgun bir suya atılan iki taş gibi, halkalar birbirine karışır, büyür ve sonunda kaybolur. Yeniden durulduğunda genellikle öğrenme tamamlanmış demektir.
Öğrenmek için ilk kural doğru soruyu sormaktır: “Neden bu durumun içindeyim?”, “Öğrenmem gereken nedir?”, “Bu olay/kişi ile birlikte olmamın anlamı nedir?” gibi içsel sorular öğrenme için niyet etmektir. Cevabı hemen gelecektir.
Çevremizdeki herkes ama herkes öğretmenimizdir. Dolayısıyla bizler de herkesin öğretmeniyiz. Bizlerin öğrenme dirençlerine göre öğretme şekilleri farklılaşır. Örneğin; yetersizlik duygusu ile hareket etmekte zorlanan bir kişinin durumunu yenmesine aracı olmak için ilahi sistem onu sürekli yeterli olduğunu ve yapabileceklerini anlatan birileri ile eşleştirir. Bu kişiler çok sinirli bir karakter olabileceği gibi çok sakin de olabilir. Buradaki şiddeti kişinin öğrenme direnci belirler. Yani kişi yetersizlik duygusunu yenme konusunda uzun zamandır direnç gösteriyor ve sahip olduklarını kullanmıyorsa öğretmenin öğretme yöntemi ona göre belirlenir. Burada Çekim Yasası devreye girer. Öğretmen öğrenciye çekilir, öğrenci de öğretmene.
Öğrenme küçük anlar içinde gerçekleşir. Hatta saniye alanları kadar kısadır. Her öğrenme bir frekans aralığı yükseltir bizi. Dolayısıyla her öğrenmede görme yani sezme ve hissetme alanımız genişler. Görme alanı evrenin sesini duymaya da alan tanır ve böylelikle sezgilerimiz daha da artar. Öğrendikçe öğretmenlerimiz değişir. Her frekans alanın kendi içinde değerleri vardır. Yetersizlik duygusunu hafifletmeyi ve hareket etmeyi öğrenen bir kişinin daha önceki öğretmene/öğretmenlere ihtiyacı kalmamıştır. Aynı düzlemde onun öğretmenliği de o alan içinde sona ermiştir.
Sistemin bu konudaki işleyişini okuldaki sınıf geçme olayına benzetebiliriz. 1. sınıftan 2. sınıfa geçince aldığımız dersler de değişir. Frekans aralıkları ve öğretileri de böyle çalışır. Her bir saniye içinde öğrenen ve öğreten olma niyetimle…