Bilirsiniz, biz toplum olarak güzel bir şeye adım atarken daima olumsuzluklarını, kuruntularını konuşuruz ilk önce…
Üniversiteyi kazanmış neşeli genç bir insana “Girmesi kolay çıkması zordur” deriz… Onun heves dolu, güleç yüzünü soldurana dek karamsarlık taşları fırlatırız üzerine… Oysa kişinin özgürlüğüne adım atışıdır üniversite, kendi zekasıyla, yetenekleriyle tanışabileceği bir süreçtir. Şuna giriş sınavları, buna giriş sınavlarıyla kirletilmiş bir gençliğin arınma dönemidir.
Ya da evlenmek üzere olan iki âşık insan gördük mü, “evlilik aşkı öldürür” temalı bir araba laf ederiz. Evlilik zordur, sıkıcıdır, seksin ölümü, tutkunun intiharı, sıradanlığın krallığıdır çoğumuza göre. Aşk’a bit bulaştırırız bu sözlerimizle adeta. Öyle kaşınır ki aşk, öyle kanar ki, bu biti “evlilik” sanır çiftler. Oysa onları tüketen kötümser söylemdir. Bu bitin, bu parazitin adı dırdır, kuruntu, vesvese, hurafedir…
İşin içinde sevgi, mutluluk, özgürlük, aşk gibi güzelliklerle beslenen şeyler oldu mu bizim her zaman bunlara antitez olarak sunacağımız iki çift karanlık kelâmımız vardır.
Hele çocuk sahibi olmak, hamile kalmak… Fiziksel zorlukların şiddetini arttıran, kıvamını koyulaştıran şey de bu hurafelerdir. Ama bu dokuz ay on gün süren, yalan ve yanlış bilgilerle donatılmış, korku ve panik ile soslanmış bir idama gidiş töreni gibidir. Sanki içinizden bir can çıkmayacaktır. Sanki anne adayı olarak bir yaşam, tek damla su katılmamış sevgi, cesaret, fedakarlık büyütmüyorsunuzdur da, sanki bile bile bir faciaya dalmış, bir belaya bulaşmış gibi fısıldanır her sözcük…
“İyi uyu, bunlar iyi günlerin” diye mırıldananlardan tutun, “O yediğin yemek var ya… Hah o, çocuğunu eciş bücüş edecek” yalanlarına kadar binlercesi etrafınızı donatmışken ya bu çılgınca paniğe kolunuzu kaptırırsınız; ya da pratik cevaplarla işin içinden sıyrılıp yolunuza devam edersiniz.
Bir de hele, en yakın dostlarınızdan biriyle eş zamanlı hamile kalmışsanız,
Bir de hele ikiniz de gelmiş geçmiş bütün kötümserliklere nanik yapmaya dünden hevesli iki cevval kadınsanız,
Hele de kimse size basit ve geçici bocalamaları; kocaman ve kalıcı kederler olarak yutturamıyorsa,
“İyi uyu, bunlar iyi günlerin” diyenlere; “Altın mı bu, bugün uyuduğumu yarın bozdurayım” diye cevabı yapıştırıyorsanız;
Süreci korku dolu, panik içinde, klişe saçmalıklara batıp yaşamaktansa kendi gerçekliğiniz içinde, romantik, komik, tutkulu ve her zerresine kadar gerçekleriyle yaşıyorsanız…
Bunu anlatmak zorundasınız!
Biz anlattık, can dostum, yoldaşım, süt oğlumun annesi, oğlumun süt annesi, okul arkadaşım, Bihter Dinçel ile beraber, hamileliğimizin başından sonuna dek birbirimize yazılı olarak gönderdiğimiz kartları, pusulaları, sms.leri, mailleri ve paha biçilemez mektupları kitap haline getirdik…
Bu kez biz değil, kalemlerimiz gevezeydi… İki candan iki can daha cana geldi…
Bu kitap o canların hatrına meydana geldi.
7 Şubat'tan itibaren raflarda bulabileceksiniz. 80’lerde çocuk olmak, Tuhaf Alışkanlıklar Kitabı gibi şahane ve tematik kitapların yayınevi Yitik Ülke’nin 75. Kitabı bizimdir a dostlar. O da Bihter ile ikimizin bebeğidir.
İlginize…